|
|
SOSYAL BİLGİLER
1.ünite EĞİTİM ve KÜLTÜR ALANINDAKİ İNKILÂPLAR
Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiştir (3 Mart 1924). Böylece:
Öğretim birleştirilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmıştır.
Medreseler kapatılmıştır.
Din görevlisi yetiştirmek için İmam-Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi açılması kararlaştırılmıştır.
Eğitiminde laikleşme sağlanmıştır.
Azınlık ve yabancı okulların dini ve siyasi amaçlı öğretim yapmalarına engel olunmuş, sınıflarında ve ders kitaplarında dini işaret ve sembollerin kullanılması yasaklanmıştır.
Yabancı okullara Türkçe dersleri konmuş ve derslerin Türk öğretmenler tarafından verilmesi kararlaştırılmıştır.
Topkapı Sarayı müze haline getirilmiş ve Etnoğrafya Müzesi açılmıştır (1924).
Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun kabul edilmiştir (2 Mart 1926). Bununla:
İlköğretim herkes için zorunlu hale getirilmiştir.
Devletten izinsiz okul açılamayacağı belirtilmiştir.
Çağdaşlığa aykırı olan dersler programlardan çıkarılmıştır.
Latin Harfleri kabul edilmiştir (1 Kasım 1928). Böylece:
Avrupa ile yakınlaşmada önemli bir adım atılmıştır.
Okuma-yazma oranı ve buna paralel olarak da kitap basımı artmıştır.
Millet Mektepleri açıldı ve okuma-yazma seferberliğine başlanmıştır. Türk tarihini araştırma amacıyla Türk Tarih Kurumu kurulmuştur (15 Nisan 1931).
Türk dilinin geliştirilmesi ve yabancı kelimelerden arındırılması için Türk Dil Kurumu kurulmuştur (12 Temmuz 1932).
İstanbul'daki Dârü'l-Fünûn kaldırılmış, yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur (1933). Bu üniversite içinde bir Hukuk fakültesi açılmıştır.
Ankara'da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Yüksek Ziraat Fakültesi açılarak Ankara Üniversitesi'nin temeli oluşturulmuştur (1933).
Osmanlı Devleti'nin Sanayi-i Nefise Mektebi Güzel Sanatlar Akademisi'ne dönüştürülmüştür, ayrıca Devlet Konservatuarı açılmıştır.
2.ünite ilk çağlar
ZAMAN VE TAKVİM
TAKVİM NEDİR?: Takvim zamanı günlere, aylara, yıllara bölme metodudur.
NOT: İnsanlar zamanı ölçerken ölçü aracı olarak Güneşi ve Ay'ı kullanmışlardır.
AÇIKLAMA: Güneşi kullananlar dünyanın güneş etrafında bir tam dönüşünü esas almışlardır. (365 gün 6 saat) Bu şekilde oluşturulan takvimlere GÜNEŞ TAKVİMİ diyoruz.
Ay'ı kullananlar ise Ayın Dünya etrafında 12 kez dönmesini (12 x 29.5 =354) esas almışlardır. Bu şekilde oluşturulan takvimlere AY TAKVİMİ diyoruz.
NOT: Tarihte ilk GÜNEŞ TAKVİMİ'ni MISIRLILAR, ilk AY TAKVİMİ'ni SÜMERLER oluşturmuşlardır.
AÇIKLAMA: Her toplum kendi takvimini oluştururken kendileri için önemli saydıkları bir günü BAŞLANGIÇ olarak kullanmışlardır. Örnek: Romalılar Roma'nın kuruluşunu, Müslümanlar Hicreti, Hırıstiyanlar Hz.İsa'nın doğumunu gibi...
TÜRKLERİN KULLANDIKLARI TAKVİMLER:
1)- 12 HAYVANLI TÜRK TAKVİMİ: Türklerin kullandığı en eski takvimdir. Güneş yılını esas alır . Bu takvimde her yıl bir hayvan adıyla anılıyordu.
2)- CELALİ TAKVİM: Büyük Selçuklular zamanında Melikşah tarafından hazırlatılan bu takvim güneş yılına göre hazırlanmıştı.
3)- HİCRİ(HİCRET) TAKVİMİ: Ay yılını esas alır. Başlangıç olarak Hz. Muhammed'in Mekkeden Medine'ye hicret ettiği 622 yılını alır. Bugün Ramazan, mevlidler gibi dini günlerde bu takvimi kullanmaktayız.
4)- RUMİ TAKVİM: Osmanlı devletinde resmi ve mali işlerde kullanılmak üzere 19. yüzyıl başlarından itibaren yürürlüğe giren takvimdir. Güneş Yılını esas alır.
5)- MİLADİ(MİLAT) TAKVİMİ: 1926' dan itibaren kullandığımız takvimdir. Güneş yılını esas alır. Temeli Mısırlılar'a dayanır. İyon ve Yunanlılar kanalıyla Batıta aktarılmıştır. Romalılar Sezar zamanında JULYEN takvimi olarak düzenlemiş ve kullanmışlardır. Yeniçağda Papa XII.Gregor tarafından yeniden yapılan düzenlemelerle GREGORYAN TAKVİMİ olarak anılmıştır. Günümüzde ise Milat takvimi denilmektedir. Milat takvimi Hz. İsa'nın doğuşunu(sıfır) kronolojinin başlangıcı olarak kabul eder.
TARİH İLE YAZI ARASINDAKİ İLİŞKİ
Tarih YAZI ile başlar. yazıdan önceki devirler hakkında sağlıklı bilgi edinmek zor olduğundan, bu dönemlere Tarih Öncesi Devirler=Prehistorik Devirler'' veya ''Karanlık Çağlar'' denir.
YAZI İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER
* Toplumlar ilk olarak resim yazısı kullanmışlardır.
* İlk yazıyı Sümerler bulmuştur.(Çivi Yazısı)
* Bugün kullandığımız alfabeyi, ilk olarak Fenikeliler kullanmış, onlardan Yunanlılar ve Romalılar alarak geliştirmişler ve böylelikle LATİN alfabesi ortaya çıkmıştır.
* Yazı, Anadolu'ya ilk olarak ASURLULAR tarafından TUNÇ devrinde getirilmiştir.
* Türk Tarihinin ilk yazılı eserleri GÖKTÜRK(ORHUN) KİTABELERİDİR.
TARİH DEVİRLERİ:
A. İLKÇAĞ (Eskiçağ): MÖ 3500'lerde Sümerler 'in yazıyı bulması ile başlar, 476'da Batı Roma'nın yıkılışıyla sona erer.
Önceleri şehir devletleri halindeki siyasi yapı, sonradan Eski Yunan siteleri hariç, merkezi krallıklara dönüşmüştür.
Çağa çok tanrılı dinler egemendir. Ancak istisna olarak, ibraniler'de tek tanrılı din ilk kez görüldü ise de Musevilik bir dünya dini olamamıştır. Hıristiyanlık da, bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Özellikle Akdeniz Havzası'nda canlı bir ticaret ekonomisi görülmüştür, bunun temel nedeni koloniciliktir.
Köleci ve sınıflı toplum yapısı çağa egemen olmuştur.
Tarih Çağlan içinde en uzun yaşanan dönemdir.
Çağ'ın içinde, İsa'nın doğumu takvime başlangıç olarak kabul edilir, İsa'nın doğumu ile MÖ dönem sona erer, MS dönem başlar, ilkçağ'ın içinde hem MÖ hem de MS dönemler yaşanmıştır
B. ORTAÇAĞ: MS 476' da Batı Roma'nın yıkılmasıyla başlar, 1453 İstanbul 'un Fethi ile sona erer.
Merkezi krallıklar gücünü Kavimler Göçü sonunda yitirdiğinden, siyasi yapıda Feodalite çağa egemen olmuştur.
Tek tanrılı dinler egemendir. Bu nedenle Ortaçağ' da, bilimsel ve kültürel gelişme yavaşlar.
Tek üretim aracı ve zenginliğin simgesi topraktır. Geri, kapalı ve toprağa bağımlı bir ekonomik yapı görülür.
Akdeniz havzası, ticari etkinliğini yitirir.
Köleci toplum yapısı sarsılır, sınıflı toplum yapısı devam eder.
C. YENİÇAĞ: 1453'te İstanbul'un Fethi ile başlar, 1789 Fransız İhtilali ile sona erer.
İstanbul'un Fethi'nde kullanılan tahrip gücü yüksek toplar, merkezi krallar tarafından kullanılmış, Feodalite yıkılırken, merkezi krallıklar yeniden güçlenmiştir.
Coğrafi Keşifler sonunda ise bazı merkezi krallıklar Sömürge imparatorluğu'na dönüşmüştür.
Tek tanrılı dinler çağa egemen olmasına rağmen, toplum üzerindeki etkinliklerini yitirmeye başlamışlardır.
Özellikle Coğrafi Keşifler' den sonra, canlı bir ticaret ekonomisi görülür.
Rönesans Hareketleri sonunda sınıflı toplum yapısı da bozulmaya başlar.
D. YAKINÇAĞ: 1789'da Fransız ihtilali ile başlar günümüze kadar devam eder
Siyasi yapıya, Demokrasi egemendir. Özellikle Fransız İhtilali'nden sonra din devleti, Dünya devletine dönüşür. Ulusçuluk akımı güçlenir.
Tek tanrılı dinler çağa egemen olmasına rağmen, toplum üzerindeki etkinliklerini yitirir ve özellikle Fransız İhtilali'nden sonra laik devlet ve laik toplum düzeni kurulur.
Fransız ihtilali'nin getirdiği ilkeler sonucu, sınıflı toplum yapısı ortadan kalkar.
Sanayi Devrimi, hammadde ve pazar gereksinimini arttır.
Sömürge mücadelesi hızlanır.
Dikkat : Zamanı çağlara bölmek yapay bir bölme işlemidir. Öğrenimi kolaylaştırmak amacı taşır.
Örneğin: İstanbul’un fethi, Avrupa ve Asya’yı etkileyen önemli bir tarihi olaydır. Ancak bu olay o sırada Amerika ve Afrika kıtasında yaşayan insanları doğrudan etkilememiştir.
Mısır ve Mezopotamya’daki insanlar yazıyı kullanırlarken, dünyanın diğer bölgelerindeki insanlar ancak yüzlerce yıl sonra yazıyı kullanmışlardır.
ÇAĞLARIN BAŞLANGIÇ-BİTİŞ TARİHLERİ NASIL TESBİT EDİLMİŞTİR?
Tarihin zamana göre tasnifinde en önemli ayrım çağlara ayırarak” incelemedir. Çağların başlangıç ve bitim tarihleri belirlenirken toplumların geniş çapta etkilendiği tarihi olaylar esas alınmıştır.
TÜRKİYE'NİN İKLİMİ
Yurdumuz kuzey yarım küredeki ılıman iklim kuşağındadır. genelde dört mevsim vardır. Ancak denizlerin ve dağların etkisiyle iklim her yörede aynı geçmez.
Türkiye'de başlıca üç iklim tipi görülür:
1-AKDENİZ İKLİMİ : Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve bol yağışlıdır. en çok yağış kış mevsiminde görülür. Doğal bitki örtüsü makiler ve çam ormanlarıdır. Makiler her mevsim yeşil kalan bodur bitkileridir. Keçiboynuzu, mersin, böğürtlen, delice, bodur meşe, defne, bodur ardıç... gibi çeşitleri vardır. Yurdumuzun Güney Marmara, Kıyı Ege ve Akdeniz bölgelerinde bu iklim hüküm sürer.
2-KARADENİZ İKLİMİ : Her mevsimi yağışlı ılıman bir iklimdir. yazları serin, kışları ılık geçer. en çok yağmurlar sonbaharda yağar. Doğu Karadeniz bölümü ülkenin en yağmurlu yöresidir. Yurdumuzun en ormanlık alanı bu bölgedir.
3-KARA İKLİMİ (Karasal İklim) : Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. Yağmurlar en çok ilkbaharda yağar. İç Anadolu'da, az yağışlı, kışları soğuk yazları sıcak bir kara iklimi vardır. Buralarda ilkbaharlar çok güzel olur.
Doğu Anadolu'daki kara ikliminde kışlar çok sert ve uzun geçer. yurdumuzun en soğuk yöresi Erzurum-Kars civarıdır. Kışın ısı eksi 45-47 derece olur. 7-8 ay kış yaşanır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise yazları çok sıcak geçen bir kara iklimi vardır. Yağışları çok azdır. Urfa, Mardin, Diyarbakır yöresinde yazın sıcaklığın 45 dereceye çıktığı olur. kara ikliminde yağışlar az olduğundan toprak bozkır durumundadır. Bahar yağmurlarıyla yeşeren yamaçlarda renk renk çiçekler açar. Bodur yeşillikler görülür. Yaz kuraklığında hepsi kurur. Ağaçlar daha çok akarsu boylarındadır.
Türkiye'de yıllık ortalama sıcaklık dağılışına baktığımızda ,
- En sıcak Yerler: YAZ : G.D.ANADOLU (Nedeni, nem farklılığı) KIŞ : AKDENİZ'dir.
- En Soğuk Yerler: YAZ-KIŞ K.D.ANADOLU'dur. (Erzurum, Kars,A ğrı)
- En fazla Sıcaklık Farkı: K.D.ANADOLU (30°C)
- En Az ise: D.KARADENİZ'dir. (15°c)
Ortalama Sıcaklık Dağılışı:
- Kıyılar iç kesimlere göre daha sıcaktır. Kıyılarda sıcaklığın dağılışı enleme göre (güneyden kuzeye doğru azalır) paralellik gösterir.
- İç kesimlerde ise sıcaklık yükseltiye göre (batıdan doğuya doru azalır) paralellik gösterir.
Kış Sıcaklık Dağılışı: Kışın iç ve doğu kesimler kuzeyden gelen hava kütlelerinin etkisiyle çok soğur. Akdeniz bölgesi ise enlem faktörü sayesinde daha sıcaktır. Kuzey kıyılara gidildikçe bu sıcaklık azalır ama D.Karadeniz'de föhn rüzgarlarının etkisi ve Gürcistan'daki Kafkas dağlarının Sibirya'dan gelen soğuk havayı engellemesiyle kış sıcaklığı Marmara'dan daha yüksektir.
Yaz Sıcaklık Dağılışı: Yazın Güneydoğu Anadolu enlemin etkisinin yanı sıra Afrika'dan gelen çöl rüzgarlarıyla kavrulur. Yüksekliğin etkisiyle Kuzeydoğu Anadolu yazın en serin yerdir. Kıyı kesimlerde de yazın nemlilik sayesinde aşırı sıcaklar olmaz.
Türkiye'de Don Olayları ve Önemi:
Don olayları da kıyıdan iç kesimlere ve batıdan doğuya gidildikçe artar. Bu olayı tarım yerleşme ve ulaşım gibi etkinlikleri çok etkiler. Özellikle mevsim normali dışındaki donlar ve dona alışkın olmayan Akdeniz bölgesi tarım ürünleri büyük zarar görür. Yollarda kazalara ve trenlerin raydan çıkmasına neden olur. Kışın görülen donlar bahar aylarındaki kadar zararlı olmaz. Çünkü karla kaplı tarım alanları dondan korunmuş olur.
Türkiye'de Yağış Çeşitleri ve Önemi
YAĞMUR: İkiye ayrılır. Küçük taneli ve yavaş yağana ÇİSELİ, iri taneli ve hızlı yağana SAĞANAK yağış denir. Çiseli yağmur daha zararsızdır. Ancak sağanak yağışlarla toprak fazla yağışı hemen ememez ve sellere, dolayısıyla erozyona neden olur. Tarımsal alanların, hidroelektrik santrallerinin su ihtiyacı, kurak bölgelerin içme ve sulama suyu, meraların yeşerebilmesi (hayvancılık açısından) yağmurların etkisiyle olur. Buda insan hayatı için çok önemlidir.
KAR: Kar aşırı yağmadıkça tarımsal ürünlere zarar vermez hatta onları dondan korur. Yavaş yavaş eriyerek erozyona sebep olmaz, toprağın su ihtiyacını karşılar yeraltı sularını besler. Ancak aşırı olanı ulaşımı etkiler. Karın yerde kalma süresi B 'dan D 'ya doğru artar.
DOLU: Zararlı etkileri fazla olan bir yağış çeşididir. Yere düşünce çabuk erir ve sellere yol açar, tarım ürünlerine ve hatta eşyalara zarar verir.
Bol Yağışlı Yerler (+1000 mm)
-D.Karadeniz
-B.Karadeniz
-G.D.ve Orta Toroslar
-D. Ve İç Anadolu'daki yüksek yerler
Kurak Yerler (-500 mm)
-Iğdır ovası
-Konya Ovası
-Tuz Gölü Çevresi
-G.D.Anadolu'nun güneyi
-D.Anadolu'daki çukur ovalar.
SİS: Kara, Kıyı Yamaç(orografik) ve cephe sisleri gibi çeşitleri vardır. Görüş mesafesi 1 km'den az olduğunda meteorolojik anlamda o gün sisli gün sayılır. En fazla sisli gün sayısı İç Anadolu'dadır. Akdeniz kıyı kesiminde ise sis neredeyse hiç görülmez. Ulaşımı olumsuz etkiler.
Türkiye'de Yağışın Dağılışı
Türkiye'de genel olarak kıyı kesimler ve yüksek dağ yamaçları bol yağışlı denize kapalı iç kesimler ve çukur yerler az yağışlıdır.
İYONYALILAR
İzmir Körfezinden, Güllük Körfezine kadar olan bölgeye İYONYA denilirdi.
* Yunanistan'dan gelen AKALAR buradaki yerli halkla karışarak, şehir devletleri halinde yaşadılar. Başlıca İyon şehirleri şunlardır: Efes, Milet, İzmir, Foça, Bodrum.
* Efeste'ki ARTEMİS tapınağı İyonlara aittir.
* İyonlar deniz ticaretinde gelişmişlerdi.
* İyon Edebiyatının en önemli eseri Homeros'un İlyada ve Odesa destanı'' dır.
* İyonlar bilim ve sanatta gelişmişlerdir. Matematikte Tales ve Pisagor, Tarihte Heredot, Tıpta Hipokrat, Felsefede Diojen)
Yunanistan'a gelen Dorların önünden kaçarak Anadolu'ya geçen Akalar tarafından kuruldular. M.Ö 1200 yılında Akalar, adalar üzerinden Batı Anadolu'ya göç ettiler. Büyük Menderes ile Küçük Menderes nehirleri arasında kalan kıyı bölgelerine yerleştiler. Bu bölgeye İyonya, burada yaşayanlara ionlar adı verilir. İonlar, polis adı verilen şehir devletleri kurdular. M.Ö. XII. yüzyıldan itibaren Efes, Milet, Foça gibi şehirleri kurdular. Siyasal yapılanmaları şehir devleti şeklindedir, hiç bir zaman merkeziyetçi olmamışlardır. Deniz ticareti ve kolonicilik alanında ileriydiler. Akdeniz, Marmara, Ege ve Karadeniz'de birçok koloniler kurmuşlardır.
Anadolu'da kurulan ilkçağ uygarlıkları içinde en gelişmiş ve ileri düzeydedirler. Çünkü,
1- İonlar, Ön Asya'dan gelen ticaret yollarının bitiş noktasındadırlar ve doğu batı arasında köprü vazifesi görürlerdi.
2- Diğer Anadolu uygarlıklarından etkilenmişlerdir.
3- Tarım ve ticaretle gelişmiş olduklarından bilim ve kültüre önem vermişlerdir.
4- Şehir devletleri şeklinde yönetilmiş oldukları için serbest düşünce gelişmiştir.
İon şehir devletlerinin başında krallar bulunuyordu. Asiller zamanla güçlenerek kralları tahttan indirdiler. Halkın seçtiği kişiler, meclislerin yardımı ile şehirleri yönetmeye başladılar.
Ön Asya'dan gelen ticaret yollarının bitim noktasında bir ülke olmaları bilim ve kültür alanında ileri gitmelerinin en önemli nedenidir. İonlar, sanat alanında da önemli gelişmeler gösterdiler. İon Nizamı denilen mimari üslubun yaratıcısıdırlar (Artemis tapınağı ionyalılar'a aittir). İon tarzında mimarı eserler yarattılar. Tapınaklar, açık hava tiyatroları bu alanda ki en güzel yapıtlardır.
Ticaretin gelişmesi sonucu birçok kültür ile temas kurdular. Ekonominin gelişmesi ve demokrasinin varlığı, fikir hayatı, sanat ve bilim alanında önemli gelişmelere neden oldu. Diyojen, Tales, Anaksimenes, ve Anaksimandros felsefe , matematik ve astronomi bilimlerinin temellerini attılar. Matematikte Pisagor, Coğrafya'da Ksenefon, Tıpta Hipokrat, Felsefe'de Heraklit ve Diojen, Şiirde Homeros ve Tarihte Heredot İonyalıların en tanınmış bilginleridir..
Tiranlık yönetimi de ilk defa İon şehirlerinde görülür.
İonlar, Fenike Alfabesi'nden yararlanarak kendi alfabelerini oluşturdular. İon şair ve yazarları tarafından kaleme alınan trajedi, komedi ve dramlar günümüze kadar önemlerini korudular. Edebiyatta Homeros destanları önemlidir.
Tanrılarının insan biçiminde heykellerini yapmışlardır. İon Tanrıları da insanlara benzerdi. Tanrılarla insanlar arasındaki en önemli fark insanların ölümlü, tanrıların ise ölümsüz olmalarıydı. İnançlarına göre Tanrılar arasındaki her türlü ilişki ve iletişim aynen insanlar arasında olurdu. Tanrılar İnsanlara kızdıkları zaman onları cezalandırırdı.
Bir insanın Tanrılaşabilmesi için kusursuzluğa, mükemmelliğe ulaşması gerekirdi. Bu nedenle sportif yarışmalar büyük önem kazanmıştır, insanların Tanrılaşması için bir araç olarak görülmüştür.
M.Ö. 650-546 yıllarında önce Pers istilasına, daha sonra İskender ve Roma istilasına uğramışlardır.
LİDYA TARİHİ
Batı Anadolu’da Gediz ve Küçük Menderes yörelerinde oturan bu halkın nereden geldiği kesin olarak belirlenememiştir. Antik dönem yazarları onların güneydeki Karyalılar ile kuzeydeki Mysialılar ve Frigler ile akraba olduklarını söylerler. Hint-Avrupa karakterli bir dilleri olan Lydialıların Batı Anadolu’da M.Ö. 2. binyılın ikinci yarısından itibaren varoldukları kabul edilmektedir
Lydia’nın parlamasının nedeni bölgede bulunan altın madenleriydi. Bu madenin M.Ö. 7. yüzyılın başından beri Sardes’te işletilmeye başlaması Lydia’lıları zenginleştirmiş ve güçlendirmişti. Lydia’nın Anadolu’daki uygarlığa katkısı daha çok ekonomi dalında olmuştur. Altın sikkeler basarak ticaretteki değiş-tokuş usulünü değer ekonomisine çevirmişlerdir. Lydia tarihinin bazı dönemlerinde Frigleri de yıkan Kimmerlerin saldırısına uğradı ve Sardes kenti Kimmerlerle birlikte yine göçebe bir topluluk olan Trerler tarafından da yağmalandı. Ayrıca Medler ve Perslerle de çeşitli kez savaşlar yapmışlardır. M.Ö. 28 Mayıs 585 günü Medlerle yapılan savaş sırasında güneş tutulması meydana gelmiş ve savaş böylece sona ermiştir. Lydia devletine son veren Pers kralı Kyros olmuştur.
Lydia soyluları ölülerini, Friglerdeki gibi tümülüslere gömüyorlardı. Bu tümülüsler Sardes’in kuzeyinde Marmara Gölü kıyısında yer alırlar. Bunlardan 355 m. çapında ve 61 m. yüksekliğindeki tümülüs Anadolu’daki en yüksek yığma mezar örneğidir.
Çok zengin olan Anadolu mozayiğinde sözü edilmesi gereken ve bugün de izlerine rastladığımız başka uygarlıklarda vardır. Demir Çağında incelenmesi gerekenler arasında Karia ve Lykia uygarlıklarını sayabiliriz. Hint-Avrupa ailesinden olan dilleri Hitit öncesi ögeler taşımaktadır. Karialıların daha önceleri Batı Anadolu’da yerleşmiş oldukları bilinen Leleglerden, Lykia’lıların ise Luvilerden geldikleri sanılmaktadır. Lykia uygarlığının en özgün örnekleri arasında kayalara oyulmuş anıtlar yer almaktadır.
Lydia devletinin M.Ö. 546 yılında son bulmasıyla İranlılar Ege Denizi kıyılarına kadar tüm Anadolu’yu ellerine geçirdiler. Pers egemenliği M.Ö. 333 yılına değin sürdü. Bu dönemden sonra yerli kültür gelişiminin yerini Batıdan gelen yeni etkiler ve bunun sonucunda ortaya çıkan bir kültür almaya başladı.
ANADOLU MEDENİYETİNİN ÖZELLİKLERİ
ANADOLU: (Küçük Asya) Tarih boyunca bir çok göç ve istilaya uğramıştır.
Neden?:
1- Üç tarafının denizlerle çevrili oluşu, Avrupa ve Afrika arasında deniz ve karadan kolayca bağlantı kurulması
2- Olumlu iklim şartları, verimli toprakları bol su kaynaklarına sahip olması
ANADOLU'DA UYGARLIK NEDEN GELİŞMİŞTİR?
1- Göçler ve istila amacıyla gelen topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu'ya taşıdılar.
2- Anadolu'nun Mısır, Ege ve Yunan Medeniyetlerine yakın bir konumda olması bu medeniyetlerden etkilenmesini sağlamıştır.
ANADOLU MEDENİYETLERİ: Anadolu'da kurulan uygarlıklar sırasıyla şunlardır:
1) Hititler, Frigler,Lidyalılar, İyonlar, Urartular (MÖ 2.bin-Mö.600 yılları arasında)
2) Persler (M.Ö 543-333)
3) İskender İmparatorluğu
4) Roma İmparatorluğu
5) Bizanslılar (395-1071)
6) Türkler (1071-....)
KÜLTÜR VE MEDENİYET
DEVLET YÖNETİMİ:
1)- Anadolu'da kurulan bu devletler genellikle krallıkla yönetilmiştir. Kral hem başkomutan, hem baş yargıç, hem de baş rahipti.
NOT: Bu durum kralın siyasi, askeri ve dini gücü elinde bulundurduğunu gösterir. Ayrıca kralın başrahip oluşu laik olmayan bir anlayışı yansıtmaktadır.
2)- Hititlerde asillerden oluşan PANKUŞ denilen bir meclis vardı. Bu meclis kralın yetkilerini kısıtlıyordu.
3)- Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi TAVANANNA denilen kraliçeydi.
4)- İyonyalılar merkezi krallık yerine SİTE denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır.
DİN VE İNANIŞ
1)- Anadolu'da çok tanrılı inanış mevcuttu.
2)- Hititler kendi tanrılarından başka Ön Asya tanrılarına, Lidyalılar da Yunan tanrılarına tapınmışlardı.
NOT: Bu durum Anadolu'da dini etkileşimi yansıtmaktadır.
3)- Urartular ölümden sonra hayata inanmışlardı. Bu yüzden mezarlarını ev ve oda biçiminde yapıp içine çeşitli eşyalar koyuyorlardı.
4)- Friglerin en büyük Tanrıları KİBELE 'dir.
5) Efeste'ki ARTEMİS tapınağı İyonlara aittir.
6) Urartular'da kral ülkeyi savaş tanrısı HALDİ adına yönetirdi.
SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT
1)- Halk genellikle Asiller, Rahipler, Hürler ve Köleler olarak sınıflara ayrılmıştı.
2)- Anadolu'da ekonomik hayatın temelini tarım, ticaret ve hayvancılık oluşturuyordu.
3)- Urartular madencilik ve maden işletmeciliğinde ileri gitmişlerdi.
4)- Lidyalılar ticarette geliştiler. Tarihte PARA'yı ilk kez kullanan Lidyalılar'dır.
5)- İyonlar deniz ticaretinde gelişmişlerdi.
6)- Lidyalılar Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan KRAL YOLU'nun açılmasında etkili oldular.
YAZI, DİL VE EDEBİYAT
:1)- Anadolu'ya yazı Asurlular tarafından getirilmiştir. Hititler ve Urartular Asurlulardan aldıkları ÇİVİ yazısını ve kendi buluşları olan HİYEROGLİF(resim yazısı) yazısını kullandılar.
2)- İyonlar ve Lidyalılar Fenike yazısını kullandılar. Fenike yazısını batıya aktaran İYONLAR olmuştur.
3)- Hititler krallarının hayatlarını anlatan ANAL adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak, tarafsız TARİH YAZICILIĞI'nı başlatmışlardır.
4)- Hititler, Mısırlılarla tarihte bilinen ilk antlaşmayı (KADEŞ ANTLAŞMASI) imzaladılar.(MÖ.1280)
5)- İyon Edebiyatının en önemli eseri Homeros'un İlyada ve Odesa destanı'' dır.
HUKUK
Anadolu'da kanunlar Mezopotamyadaki gibi kısasa kısas değildi.
BİLİM VE SANAT
1)- Hititler kayaları düzleştirerek, tanrı kabartmaları yapmışlardır. (İvriz ve Yazılıkaya Kabartmaları Hititlere aittir.)
2)- Urartular kaleler ve su kanalları ile ünlüdür. (Toprakkale, Çavuştepe, Patnos ve Kayalıdere kaleleri)
3)- İyonlar bilim ve sanatta gelişmişlerdir. Matematikte Tales ve Pisagor, Tarihte Heredot, Tıpta Hipokrat, Felsefede Diojen)
4)- Hititler ve Frigler dokumacılıkta ileri gitmişlerdir. Frigyalılar TAPETES adı verilen halı ve kilimleri ile ünlüdürler.
İSLAM'DKavimler göçü sonrası Avrupa'da krallıklar güçlerini kaybettiler. Soyluların güç kazanmalarıyla birlikte tüm ortaçağ boyunca Avrupa'da etkili olacak olan siyasi yönetim biçimi Feodalite ( Derebeylik) '' ortaya çıktı.
Toplumsal eşitsizlik üzerine kurulan bu düzen içinde halk, farklı toplumsal sınıflara ayrılmıştır :
1. Soylular (Senyörler): Soylular, oturdukları toprakların sahibiydiler. Her türlü hakka sahip olan ve şatolarda oturan soylular, yönetim ve askerlik işleri ile ilgilenirlerdi. Soyluluk babadan oğula geçerdi. Soyluların en üstünde senyör denilen derebeyler yer alırdı. Senyörlerin en büyüğü kral idi. Bundan sonra sırasıyla dük, kont, baron ve şövalyeler gelirdi.
2. Rahipler, Rahipler, kiliselerin sahip olduğu toprakların geliriyle rahat bir yaşam sürerlerdi. Dinin toplum üzerindeki etkilerinden dolayı halk üzerinde söz sahibi idiler.
3. Burjuvalar: Ticaret ve sanatla uğraşırlardı. Bağlı bulundukları derebeylerine vergi verirlerdi.
4. Köylüler: Bunlar ikiye ayrılırlardı:
a. Özgür Köylüler: Üzerinde yaşadıkları toprakları, istedikleri gibi ekip biçme hakkına sahip olup bağlı oldukları soyluya, vergi vermek zorundaydılar. Ayrıca topraklarını satabilme, çocuklarına bırakma hakları vardı.
b. Serfler (Köle Köylüler), Hiçbir hakka sahip değildiler. Soyluların malı sayılırlardı. Toprakla birlikte alınır ve satılırlardı.
Orta Çağ boyunca Avrupa'da zenginlik kaynağı topraktı. Bu nedenle geri, kapalı bir ekonomik yapı görülür.
İslam öncesinden değişik devletlerde farklı farklı dini inanış ve anlayışlar vardı. Bizans Hıristiyanlığın ORTODOKS mezhebini benimsemişti. Ortodoksların dini liderine PATRİK denirdi. Patrik İstanbul da otururdu. Hıristiyanlığın diğer büyük mezhebi KATOLİK mezhebidir. Dini liderlerine PAPA denirdi. Papa ROMA şehrinde otururdu. Papaların çok büyük bir etkinliği vardı. Bazen krallardan bile fazla itibar görürlerdi. Çünkü Papa'nın AFOROZ, ENTERDİ ve ENDÜLÜJANS adı verilen yetkileri vardı.
AFOROZ : Bir kişinin Hıristiyanlık dininden çıkarılmasıdır.
ENTERDİ : Bir ülkenin Papa tarafından bütün bir halde cezalandırılması.
ENDÜLÜJANS : Hıristiyanların günahlarından kurtulmak için Papa'dan aldıkları günahtan kurtulma, af kağıtlarıdır. Bu kağıtlar Papa tarafından yüksek paralar karşılığı satılırdı.
İran ( Sasani ) devletinde ZERDÜŞTLÜK dini hakimdi. Bu dine göre iyilik ve kötülük tanrısı olmak üzere iki tane tanrı vardı. İyilik tanrısı ''Ahuramazda'' ( Hürmüz), kötülük tanrısı ''Angramanyu'' (Ehrimen) arasında sürekli bir mücadele vardır. İyilik yapanlar öldüklerinde ışık dünyasına, kötülük yapanlar karanlık dünyasına giderlerdi. Bunun için aydınlık ve Işığa değer vermişler, Ateş'i kutsal kabul etmişlerdir. İyilik tanrısına destek olmak için sürekli olarak bir ateş yakılırdı. Bu ateşin yakıldığı yere ATEŞGEDE denirdi. Bundan dolayı Zerdüştler'e ateşe tapan anlamında ''Mecusi'' de denilmiştir. 5.yy.da Mazdek tarafından ''Mazdeizm'' ortaya çıkarılmıştır. Mazdeizm Zerdüşt öğretisine dayanır, toplumsal - siyasal - ahlaksal ilkeleri ön plana çıkarmıştır.
İslam öncesi Türklerde Gök-Tanrı inancı hakimdi. Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu. Gök-tanrı inancı İslam dininin ALLAH inancı ile ortak özellikler taşıyordu. Bu ortak yön Türklerin İslam dinine girmelerini kolaylaştırmıştır. Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban kesmişlerdir. Din görevlilerine Şaman - Kam - Baksı gibi ünvanlar vermişlerdir.
Çin'de feodal bir yapı bulunmaktadır. Yönetimde hanedanların egemenliği vardır. Egemen sınıf soylulardır. Çin 'in tarihi yontma taş devrine kadar uzanmaktadır. İpek yolu egemenliği Türklerle- Çinlileri karşı karşıya getirmiştir. Geniş ve verimli topraklarda tarım önemli etkinliktir. En önemli ekonomik kazancı İpek Yolu'ndan sağlamışlardır.
İslamiyet'in doğuşu sırasında Çin'de Taoizm, Konfüçyizm ve BUDİZM yaygın olan dinlerdir. Tao dini, Lao-Tzu (Lav Dzı) adındaki bir filozof ve din adamı tarafından ortaya atılan düşüncelerden doğmuştur. Lau-Tzu'ya göre, ''evren bir yaratıcının eseridir, o da Tao'dur.'' Tao, evrenin ''yolu, düzeni, yasası'' anlamına da gelir. İnsanın somutlaştırdığı ya da yaşama geçirdiği bilgelik yolu da Tao'ya yönelmekle olur. Tao'nun yoluna yönelen bilge kişi onunla birlik ve uyum içinde olmak durumundadır. Konfüçyüs, Çin'de yetişen filozof ve din adamlarından biridir. Çin'in karışıklık içinde bulunduğu bir dönemde, yeni bir ahlakî düşünce ortaya atarak kötülükleri önlemeye çalışmıştır, Ortaya koyduğu siyasî, toplumsal ve ahlakî düşünceler, Çin uygarlığının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İnsanların eşitliğine inanan Konfüçyüs'e göre devlet yönetimi ile ahlak özdeşleşmelidir. Devlet ahlak kurallarına uyularak yönetilirse amacını gerçekleştirebilir. Kişiler erdemli olmak ve dürüst yaşamak zorundadırlar. Ancak bu yolla huzura ve mutluluğa ulaşılır. Hindistan'da ortaya çıkan Budizm, 6.yüzyıldan itibaren Çin'de yayılmaya başlamış ve bu ülkenin dinsel yaşamında etkili olmuştur.
Çin ile ilişkileri sonucunda Japonya'da Taoizm, Konfüçyizm ve Budizm benimsenmiştir. Japonların ulusal dinleri, ''Tanrıların Yolu'' anlamına gelen ŞİNTOİZM idi. Şintoizm, ulusal, çok tanrılı ve diğer dinlere tepki göstermeyen bir dindir. Doğa güçlerine ve ruhlara tapınma inancı, bu dinin en belirgin özelliğidir.
Hindistan da HİNDUİZM dini egemendi. Kast sistemi, toplumsal, siyasî ve dinî düzenin temelini oluşturuyordu.
Bu sistemde halk, sınıflara ayrılmıştı :
• Brahmanlar , Din adamları
• Kshatriyalar (Kşatriyalar) : Hükümdarlar, komutanlar ve askerler
• Vaisyalar (Vaizyalar) : Sanatkarlar, tüccarlar ve çiftçiler
• Sudralar : İşçiler
• Paryalar : Ayrıca bu dört sınıfın dışında olan ve hiçbir hakka sahip olmayan sınıftır.
İslamiyet'in doğduğu yıllarda Hindistan'da Hinduizm egemendi. Hinduizmde en temel ve kutsal metinler Veda'lardır. Kast sistemini benimseyen Hinduizmde en üst mevkide Brahman denilen din adamları bulunurdu. Brahmanizm'e göre bir insanın, yaşamındaki iyi ve kötü hareketlerine göre ruhu rahat eder ya da sıkıntı çekerdi. Ruhun rahat etmesi için insanın aşırı isteklerinden vazgeçmesi ve yalnızlığa çekilmesi gerekir. Hinduizmin katı kast sistemine ve Brahman sınıfının otoritesine bir tepki olarak Budizm doğmuştur. Felsefi bir düşünce olan Budizm, Çin'de, Tibet'te ve Japonya'da yayılmıştır. Budizm'in kurucusu Budha (Buda)'dır. Buda'ya göre, iyilik yapılmalı, kötülükten kaçınılmalı dünya nimetlerine istek duyulmamalıdır. Bunları yapan insan sonsun huzura kavuşur ve ''Nirvana'' ya ulaşır. Nirvana'ya ulaşmak, dünyevî isteklerden kin, nefret ve tutkulardan uzaklaşmaktır. Budizm'de tanrı kavramı yoktur. Bu inanışın din ile ilgili törenleri kaldırarak yerine ahlakî görevler koyması Brahmanların etkisini azaltmıştır. Sınıf farklılıklarını ortadan kaldırarak herkesi Nirvana'ya çağırması da kast örgütünü temelden sarsmıştır. Budizm'in temelinde, iyilik duygusunun yanı sıra yardım, sevgi, doğruluk, dürüstlük gibi ilkeler vardır.
İSLAM'DAN ÖNCE DÜNYADAKİ DİNİ İNANIŞLAR
Kavimler göçü sonrası Avrupa'da krallıklar güçlerini kaybettiler. Soyluların güç kazanmalarıyla birlikte tüm ortaçağ boyunca Avrupa'da etkili olacak olan siyasi yönetim biçimi Feodalite ( Derebeylik) '' ortaya çıktı.
Toplumsal eşitsizlik üzerine kurulan bu düzen içinde halk, farklı toplumsal sınıflara ayrılmıştır :
1. Soylular (Senyörler): Soylular, oturdukları toprakların sahibiydiler. Her türlü hakka sahip olan ve şatolarda oturan soylular, yönetim ve askerlik işleri ile ilgilenirlerdi. Soyluluk babadan oğula geçerdi. Soyluların en üstünde senyör denilen derebeyler yer alırdı. Senyörlerin en büyüğü kral idi. Bundan sonra sırasıyla dük, kont, baron ve şövalyeler gelirdi.
2. Rahipler, Rahipler, kiliselerin sahip olduğu toprakların geliriyle rahat bir yaşam sürerlerdi. Dinin toplum üzerindeki etkilerinden dolayı halk üzerinde söz sahibi idiler.
3. Burjuvalar: Ticaret ve sanatla uğraşırlardı. Bağlı bulundukları derebeylerine vergi verirlerdi.
4. Köylüler: Bunlar ikiye ayrılırlardı:
a. Özgür Köylüler: Üzerinde yaşadıkları toprakları, istedikleri gibi ekip biçme hakkına sahip olup bağlı oldukları soyluya, vergi vermek zorundaydılar. Ayrıca topraklarını satabilme, çocuklarına bırakma hakları vardı.
b. Serfler (Köle Köylüler), Hiçbir hakka sahip değildiler. Soyluların malı sayılırlardı. Toprakla birlikte alınır ve satılırlardı.
Orta Çağ boyunca Avrupa'da zenginlik kaynağı topraktı. Bu nedenle geri, kapalı bir ekonomik yapı görülür.
İslam öncesinden değişik devletlerde farklı farklı dini inanış ve anlayışlar vardı. Bizans Hıristiyanlığın ORTODOKS mezhebini benimsemişti. Ortodoksların dini liderine PATRİK denirdi. Patrik İstanbul da otururdu. Hıristiyanlığın diğer büyük mezhebi KATOLİK mezhebidir. Dini liderlerine PAPA denirdi. Papa ROMA şehrinde otururdu. Papaların çok büyük bir etkinliği vardı. Bazen krallardan bile fazla itibar görürlerdi. Çünkü Papa'nın AFOROZ, ENTERDİ ve ENDÜLÜJANS adı verilen yetkileri vardı.
AFOROZ : Bir kişinin Hıristiyanlık dininden çıkarılmasıdır.
ENTERDİ : Bir ülkenin Papa tarafından bütün bir halde cezalandırılması.
ENDÜLÜJANS : Hıristiyanların günahlarından kurtulmak için Papa'dan aldıkları günahtan kurtulma, af kağıtlarıdır. Bu kağıtlar Papa tarafından yüksek paralar karşılığı satılırdı.
İran ( Sasani ) devletinde ZERDÜŞTLÜK dini hakimdi. Bu dine göre iyilik ve kötülük tanrısı olmak üzere iki tane tanrı vardı. İyilik tanrısı ''Ahuramazda'' ( Hürmüz), kötülük tanrısı ''Angramanyu'' (Ehrimen) arasında sürekli bir mücadele vardır. İyilik yapanlar öldüklerinde ışık dünyasına, kötülük yapanlar karanlık dünyasına giderlerdi. Bunun için aydınlık ve Işığa değer vermişler, Ateş'i kutsal kabul etmişlerdir. İyilik tanrısına destek olmak için sürekli olarak bir ateş yakılırdı. Bu ateşin yakıldığı yere ATEŞGEDE denirdi. Bundan dolayı Zerdüştler'e ateşe tapan anlamında ''Mecusi'' de denilmiştir. 5.yy.da Mazdek tarafından ''Mazdeizm'' ortaya çıkarılmıştır. Mazdeizm Zerdüşt öğretisine dayanır, toplumsal - siyasal - ahlaksal ilkeleri ön plana çıkarmıştır.
İslam öncesi Türklerde Gök-Tanrı inancı hakimdi. Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu. Gök-tanrı inancı İslam dininin ALLAH inancı ile ortak özellikler taşıyordu. Bu ortak yön Türklerin İslam dinine girmelerini kolaylaştırmıştır. Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban kesmişlerdir. Din görevlilerine Şaman - Kam - Baksı gibi ünvanlar vermişlerdir.
Çin'de feodal bir yapı bulunmaktadır. Yönetimde hanedanların egemenliği vardır. Egemen sınıf soylulardır. Çin 'in tarihi yontma taş devrine kadar uzanmaktadır. İpek yolu egemenliği Türklerle- Çinlileri karşı karşıya getirmiştir. Geniş ve verimli topraklarda tarım önemli etkinliktir. En önemli ekonomik kazancı İpek Yolu'ndan sağlamışlardır.
İslamiyet'in doğuşu sırasında Çin'de Taoizm, Konfüçyizm ve BUDİZM yaygın olan dinlerdir. Tao dini, Lao-Tzu (Lav Dzı) adındaki bir filozof ve din adamı tarafından ortaya atılan düşüncelerden doğmuştur. Lau-Tzu'ya göre, ''evren bir yaratıcının eseridir, o da Tao'dur.'' Tao, evrenin ''yolu, düzeni, yasası'' anlamına da gelir. İnsanın somutlaştırdığı ya da yaşama geçirdiği bilgelik yolu da Tao'ya yönelmekle olur. Tao'nun yoluna yönelen bilge kişi onunla birlik ve uyum içinde olmak durumundadır. Konfüçyüs, Çin'de yetişen filozof ve din adamlarından biridir. Çin'in karışıklık içinde bulunduğu bir dönemde, yeni bir ahlakî düşünce ortaya atarak kötülükleri önlemeye çalışmıştır, Ortaya koyduğu siyasî, toplumsal ve ahlakî düşünceler, Çin uygarlığının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İnsanların eşitliğine inanan Konfüçyüs'e göre devlet yönetimi ile ahlak özdeşleşmelidir. Devlet ahlak kurallarına uyularak yönetilirse amacını gerçekleştirebilir. Kişiler erdemli olmak ve dürüst yaşamak zorundadırlar. Ancak bu yolla huzura ve mutluluğa ulaşılır. Hindistan'da ortaya çıkan Budizm, 6.yüzyıldan itibaren Çin'de yayılmaya başlamış ve bu ülkenin dinsel yaşamında etkili olmuştur.
Çin ile ilişkileri sonucunda Japonya'da Taoizm, Konfüçyizm ve Budizm benimsenmiştir. Japonların ulusal dinleri, ''Tanrıların Yolu'' anlamına gelen ŞİNTOİZM idi. Şintoizm, ulusal, çok tanrılı ve diğer dinlere tepki göstermeyen bir dindir. Doğa güçlerine ve ruhlara tapınma inancı, bu dinin en belirgin özelliğidir.
Hindistan da HİNDUİZM dini egemendi. Kast sistemi, toplumsal, siyasî ve dinî düzenin temelini oluşturuyordu.
Bu sistemde halk, sınıflara ayrılmıştı :
• Brahmanlar , Din adamları
• Kshatriyalar (Kşatriyalar) : Hükümdarlar, komutanlar ve askerler
• Vaisyalar (Vaizyalar) : Sanatkarlar, tüccarlar ve çiftçiler
• Sudralar : İşçiler
• Paryalar : Ayrıca bu dört sınıfın dışında olan ve hiçbir hakka sahip olmayan sınıftır.
İslamiyet'in doğduğu yıllarda Hindistan'da Hinduizm egemendi. Hinduizmde en temel ve kutsal metinler Veda'lardır. Kast sistemini benimseyen Hinduizmde en üst mevkide Brahman denilen din adamları bulunurdu. Brahmanizm'e göre bir insanın, yaşamındaki iyi ve kötü hareketlerine göre ruhu rahat eder ya da sıkıntı çekerdi. Ruhun rahat etmesi için insanın aşırı isteklerinden vazgeçmesi ve yalnızlığa çekilmesi gerekir. Hinduizmin katı kast sistemine ve Brahman sınıfının otoritesine bir tepki olarak Budizm doğmuştur. Felsefi bir düşünce olan Budizm, Çin'de, Tibet'te ve Japonya'da yayılmıştır. Budizm'in kurucusu Budha (Buda)'dır. Buda'ya göre, iyilik yapılmalı, kötülükten kaçınılmalı dünya nimetlerine istek duyulmamalıdır. Bunları yapan insan sonsun huzura kavuşur ve ''Nirvana'' ya ulaşır. Nirvana'ya ulaşmak, dünyevî isteklerden kin, nefret ve tutkulardan uzaklaşmaktır. Budizm'de tanrı kavramı yoktur. Bu inanışın din ile ilgili törenleri kaldırarak yerine ahlakî görevler koyması Brahmanların etkisini azaltmıştır. Sınıf farklılıklarını ortadan kaldırarak herkesi Nirvana'ya çağırması da kast örgütünü temelden sarsmıştır. Budizm'in temelinde, iyilik duygusunun yanı sıra yardım, sevgi, doğruluk, dürüstlük gibi ilkeler vardır.
İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
Arabistan Asya kıtasının güney- batı ucunda yer alan büyük bir yarımadadır. Genellikle çöllerle kaplı bir alandır. İslam öncesi dönemde Arap yarımadasında kurulan önemli devletler şunlardır.
1.MAİN DEVLETİ
2.SEBE DEVLETİ
3.HİMYERİ DEVLETİ
4.GASSANİLER
5.TEDMÜRLER
6.NABATLILAR
İslam öncesi Arap yarımadasında siyasi bir birlik yoktu. Araplar kabilelerden meydana geliyordu. Bu kabileler arasında sürekli savaşlar, kan davaları vardı. Mekke şehri bütün kabileler tarafından kutsal kabul edilmişti. Her yıl Mekke şehrinde toplanır, panayırlar, eğlenceler yaparlardı.
İslam öncesi Araplar putlara tapıyorlardı. Araplarca kutsal sayılan yüzlerce put vardı. Bütün bu putlar Mekke deki Kabe içerisinde yer alıyordu. ( Kabe İslam öncesi de Araplar tarafından kutsal kabul ediliyordu. )
İslam öncesi Arap toplumunda kadının hiçbir değeri yoktu. Halk göçebe ve şehirli olmak üzere ikiye ayrılmıştı.
DÖRT HALİFE DÖNEMİ HZ.EBUBEKİR DÖNEMİ
Hz. Muhammed vefat edince Müslümanların başına sırası ile Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali geçti. İşte bu döneme dört halife dönemi (Hulefa-i Raşidin ) denir.
1. HZ. EBU BEKİR DÖNEMİ (632-634)
· Suriye Seferi: Usame Bin Zeyd komutasında bir orduyu Suriye ‘ ye göndermiş, bu yöredeki kabileler egemenlik altına alınmıştır. * Böylece Hz. Muhammed’in ölümünden sonra da İslamiyet’in gücünü devam ettirdiği kanıtlanmıştır.
· Ayaklanmalar ve Yalancı Peygamberler: Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Arabistan‘ da, İslamiyet’in tam yerleşememesi, halkın zekat vermek istemeyişi, kabile yaşamını sürdürmek ve devlet otoritesi altına girmek istememek nedenlerinden dolayı ayaklanmalar olmuş, ve yalancı peygamberler türemişti. Yalancı peygamberler sorununu çözmek amacıyla, Halit Bin Velid komutasında bir ordu Yemen’e gönderilmiş, yalancı peygamberler ortadan kaldırılarak, bir tehlikeden kurtulunmuştur. Ayaklanmalar ve Zekat sorunu çözüme kavuşturulmuştur.
· Kur’an’ ın Kitap Haline Getirilmesi: Hz.Muhammed döneminde Kur’an ayetleri, hafızlar tarafından ezberleniyor, vahiy katipleri tarafından deri, tahta, düz kemik, taşlar üzerine yazılıyordu. Ancak, savaşlarda hafızların ölmesi, ve yazılı ayetlerin malzemelerini korumadaki güçlükler nedeniyle, bir kurul oluşturulmuş ve Kur’an kitap haline getirilmiştir.
· Irak Savaşları: Halit Bin Velid komutasındaki ordu, Irak’a gönderilerek , Hire bölgesi ele geçirilmiş, Fırat nehri çevresindeki kabileler İslamiyet'i kabul etmişlerdir.
· Yermük Savaşı ( 634 ): Müslümanların Suriye ve Filistin’e doğru hareket ettiğini öğrenen, Bizans İmparatoru Herakliyus, topladığı ordu ile Suriye’ye doğru hareket etmiş, Yermük Irmağı kenarındaki savaşı, Müslümanlar kazanmışlardır. * Müslümanların Bizans’a karşı ilk büyük zaferidir. * Suriye kapıları, Müslümanlara açıldı.
Değerlendirme :
· Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra dağılma tehlikesi geçiren İslamiyet’ i toplamış
· Devlet otoritesini yeniden sağlamış
· Kur’an’ı kitap haline getirmiş
· İslamiyet’in ilk kez Arap yarımadası dışında Suriye,Filistin ve Irak’ta yayılmasını sağlamıştır.
· Yalancı peygamberlerle mücadele edildi.
DÖRT HALİFE DÖNEMİ HZ.OSMAN DÖNEMİ
1. İran’daki Fetihler:
Ceyhun ırmağı ile, Hazar nehri arasındaki Toharistan’a ordu gönderilmiş, bölgede geniş bir alan fethedilmiştir.
2. Kafkasya’da Fetihler:
652 ‘de Kafkasları aşıp, Hazar Hanlığına sefer düzenlenmiş, Belencer tahrip edilmiştir. IX. yy. sonlarına kadar Hazarlarla, Arapların mücadelesi sürmüş, Kafkas dağları iki taraf arasında sınır olmuştur.
3. Afrika‘da Fetihler:
Bizanslılar 645‘te, İskenderiye’ yi ele geçirdilerse de, kent geri alınmıştır ( 646 ). Trablus ve Libya alındı.
4. İlk Deniz Savaşları ve Akdeniz Fetihleri:
· Suriye valisi Muaviye tarafından ilk İslam donanması oluşturuldu.
· Stratejik konumu nedeniyle ilk Kıbrıs’a sefer düzenlenmiş ve Kıbrıs vergiye bağlanmıştır(649). 653‘teki seferle, Müslümanlar Kıbrıs’a yerleşmeye başlamış ve Kıbrıs tehlike olmaktan çıkmıştır.
· 655‘te, Bizans’la ilk deniz savaşı yapılmış, Bizans yenilgiye uğratılmıştır.
· Girit, Malta ve Rodos adalarına seferler düzenlenmiştir.
5. Kur’an’ın Çoğaltılması:
Hz. Osman’ın İslamiyet’e yaptığı en büyük hizmetlerden biridir. Şive farklılıklarından dolayı Kur’an ayetlerinin farklı okunması üzerine bir kurul oluşturularak, Kur’an çoğaltıldı. Bir örneği Medine’ de bırakılarak, Mekke, Şam, Kufe, Basra, Mısır’a gönderilmiş, böylece Kuran’ın günümüze kadar orijinalinin bozulmadan gelmesini sağlamıştır.
6. Yönetimi:
Kendi soyundan olan Emevileri kayırması ve koruması, onları önemli görevlere getirmesi, hoşnutsuzluğa yol açmış, Mısır, Kufe, Basra ve Şam’ da ayaklanmalar çıkmıştır.
7. Öldürülmesi:
Mısır, Kufe ve Basralılardan oluşan isyancı bir gurup, Medine’ye gelerek Valilerin değiştirilmesine destek olunmasını, Hz.Ali, Talha ve Zübeyr’den istemişler, ancak destek bulamamışlardır. Bunun üzerine Hz. Osman’ın evini kuşatarak, Halifelikten çekilmesini istemişler, Hz. Osman reddedince öldürülmüştür.
· İlk kez bir halife isyan sonucu öldürülmüştür.
· Müslümanlar arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır.
Değerlendirme:
Hz. Osman döneminde İran, Kafkasya, Afrika ‘da fetihler sürmüş, ilk donanma oluşturularak, Akdeniz’de stratejik önemi büyük olan Kıbrıs alınmış, Kur’ an çoğaltılarak orijinalliğinin bozulması engellenmiştir. Ancak yönetimdeki zayıflığı, kendi soyunu kayırması ve etkili görevlere getirmesi, huzursuzluklara ve İslamiyet’te ilk ayrılıkların oluşmaya başlamasına yol açmıştır.
DÖRT HALİFE DÖNEMİ HZ.ÖMER DÖNEMİ
Hz. Ebu Bekir ölmeden önce Hz. Ömer'in halife olmasını istemişti. O'nun ölümü ile Hz. Ömer ikinci halife oldu. Hz. Ömer döneminin önemli olayları şunlardır.
1. Irak, İran ve Horasan’ daki Fetihler :
· Köprü Savaşı ( 634 ) ( Sasaniler- Müslüman Araplar ) : Müslümanların , Kufe yakınlarında Fırat nehri üzerinde bir köprü kurarak , Sasanilere saldırması ile başlayan savaşı Müslümanlar kaybettiler.
* İlk fetihler sırasındaki en ağır yenilgi olarak kabul edilir. Ancak Sasanilerdeki karışıklıklar üzerine Sasani ordusu çekilmiş, Araplar Fırat’ı geçip, Dicle’ye kadar ilerlemişlerdir.
· Kadisiye Savaşı ( 636 ) ( Sasaniler – Müslümanlar ) : Yapılan bu savaşı Müslümanlar kazanarak, İran’ın iç bölgelerine kadar ilerlediler. Sasanilerin merkezi Medain ele geçirildi. ( 637 )
Sonuçları : Irak ve Batı İran Arapların eline geçti. Irak’ta Basra ve Kufe kentleri kurularak Müslümanlar buralara yerleştirildiler. Yukarı Mezopotamya fethedildi (639 ).
· Nihavend Savaşı ( 642 ) ( Sasaniler-Müslümanlar) : Yapılan savaşı, Müslüman Araplar kazanmışlar, İran kentlerini ele geçirmişlerdir. Hz.Ömer’in son zamanlarında İran’ın tamamı fethedilmiştir.
· Horasan’ ın Fethi ( 644 ) : İran’ın doğusunda Merv’ e çekilmiş olan Sasani Hükümdarı III.Yezdcerd’ in toparlanmasına fırsat vermemek ve bölgeyi fethetmek amacıyla yapılan sefer sonucu Horasan ele geçirilmiş, böylece Ceyhun nehrine kadar sınırlar genişlemiştir.
2. Bizans Topraklarındaki Fetihler :
· Suriye’deki Fetihler : Bu yöndeki fetihlere devam edilerek, Şam, Humus, Harran, Filistin, Halep sınırlar içine alındı. Suriye’nin fethinden sonra Kudüs’e yönelindi.
· Kudüs’ün Fethi : Kudüs dışında tüm Filistin’i fetheden Müslüman Araplar, Kudüs’e yöneldiler. Kudüs halkının Bizans’tan yardım isteği ile gönderilen Bizans kuvvetleri Ecnadeyn denilen yerde yenilgiye uğratıldı. ( 636 ). Bu zaferden sonra, Kudüs kuşatmaya alındı. Kudüs Patriğinin kenti Hz.Ömer’e teslim edeceğini bildirmesi üzerine, Hz.Ömer Kudüs’e gelerek kenti teslim aldı.
* Böylece Kudüs, savaşılmadan ele geçirildi.
· Mısır’ ın Fethi : Mısır’ ın ekonomik durumunun zenginliği ve Bizans’tan gelebilecek tehlikelere açık olması nedeniyle, bölgenin fethi gerekiyordu. Amr bin As komutasındaki ordu, Mısır’ a yönelerek , Babylon ( Babilon ) ( 641) ve İskenderiye kentini ( 642 ) ele geçirdi. Kahire yakınlarında ordu kent olarak Fustat kenti kuruldu.
3. Devlet Örgütlenmesi :
Devletin geniş bir coğrafi bölgeye yayılması, yönetim - siyasi - ekonomik - askeri alanlarda örgütlenilmeyi zorunlu hale getirmiştir.
· İlk kez Düzenli ordu kuruldu. Askerlere maaş bağlandı.
· Suriye ve Filistin’ de ordugahlar oluşturuldu.
· Orduya ait kayıtların tutulması amacıyla ilk kez ordu divanı oluşturuldu.
· Devletin önemli sorunlarının görüşüldüğü meclis oluşturuldu.
· Müslüman olmayanlardan Haraç vergisi ( Toprak ) alınmaya başladı.
· İlk kez Beytü’l-Mal ( Devlet Hazinesi) oluşturuldu.
· Ülke yönetim birimlerine ayrıldı.
· Valiler ve Halife’ye bağlı olarak Kadılar atandı.
· İlk kez adalet işlerinde kadıların görevlendirilmesiyle, yönetim ve adalet işleri birbirinden ayrıldı.
· Hicret başlangıç alınarak, Hicri takvim uygulamaya konuldu.
Hz. Ömer, vergisinin azaltılmasını isteyen bir İranlı tarafından, yaralanarak , 644’ te öldü.
Değerlendirme :
· Yaşamı süresince sade bir yaşam sürmüş, adalet ve doğruluktan ayrılmamıştır.
· İslamiyet’in en parlak dönemlerindendir.
· Arabistan dışında büyük fetih hareketleri yapılarak, Irak, İran, Horasan, Suriye, Filistin, Mısır ele geçirilmiştir.
· Devletin yönetim, askeri, adalet, siyasi alanlarında örgütlenmesini gerçekleştirmiştir
DÖRT HALİFE DÖNEMİ HZ.ALİ DÖNEMİ
Hz. Osman' ın öldürülmesiyle, karışıklıklar başladı. Hz.Ali, kendi taraflarının ısrarı üzerine halifeliği kabul etti. Ancak Emevi soyundan gelenler, Hz. Osman'ın öldürülmesinde, onun da rolü olduğu gerekçesiyle, Hz. Ali'nin halifeliğini tanımadılar.
Hz. Ali, karışıklık ve isyanlara neden olan, Hz. Osman döneminde atanmış valileri görevden aldı.
1. Cemel Vak'ası ( Deve Olayı ) ( 656 ) :
Hz.Ali'nin halifeliğini tanımayan, Hz. Muhammed'in eşi Hz. Ayşe ve onun yanında yer alan Talha ve Zübeyr, mücadele etmek ve kuvvet toplamak için Irak'a gittiler. Hz. Ali barışçı girişimlerinden sonuç alamadı. İki taraf, Kufe yakınlarında savaştılar. Savaş'ın en şiddetli bölgesi Hz.Ayşe'nin bindiği Asker '' adlı devenin etrafıydı. Bunun için bu olaya '' Deve Olayı '' denilmiştir. Savaşta Talha ve Zübeyr öldü. Hz. Ayşe'nin Medine'ye dönmesi sağlandı. Esir alınan Basra'lılar serbest bırakıldılar. Bu olay, Müslümanlar arasındaki ilk büyük savaştır. Hz. Ali bu olaydan sonra Medine'ye dönmemiş, Irak'ın merkezi olan Kufe'ye yerleşmiştir.
2. Sıffin Savaşı ve Hakem Olayı ( 657 ):
Emevi soyundan olan Şam valisi Muaviye, Hz. Ali'nin halifeliğini tanımamaktaydı. Mısır valisi Amr-ibn-ül As 'ın da desteğini alarak , Hz. Ali ile Sıffin ovasında karşı karşıya geldi. Savaş Hz. Ali'nin lehinde gelişirken, Muaviye askerleri mızraklarının ucuna Kur'an ayetlerini taktılar. Bu durumda Hz.Ali taraftarları savaşa devam etmediler. Halifelik anlaşmazlığının, Kur'an hükümleri esas alınarak, iki tarafın seçeceği hakem kurulu tarafından çözülmesi kararlaştırıldı. Ancak, Muaviye'nin hakemi Amr İbn-Ül-As, Ali'nin hakemi Ebu Musa El-Eş'ari' yi kandırdı. Hile ile halifelik Muaviye'ye geçti. Bu Olay İslam dünyasının bölünmesine yol açtı. Hz. Ali taraftarlarına Şii, Muaviye'den yana olanlara Emevi, her iki tarafı da tanımayanlara Hariciler denildi.
3. Nehrevan Savaşı ( 658 ):
Hz. Ali kuvvetleriyle , hariciler arasında yapılan savaşta, Hariciler yenildiler ise de varlıklarına son verilememiştir.
4. Hz. Ali 'nin Öldürülmesi ( 661 ):
Hariciler, İslam dünyasındaki karışıklıklara neden olduklarını düşündükleri, Hz. Ali, Muaviye ve Amr İbn Ül As ' ı öldürmeye karar verdiler. Hz. Ali , zehirli bir kılıçla yaralanarak öldürüldü.
Değerlendirme :
Hz. Ali iç olaylarla uğraşmak zorunda kaldığından, birliği sağlayıp dış fetihlere girişememiştir. Bu nedenle dönemi fetihsiz geçmiştir.
Emevi soyu, iktidarı kaybetmemek için Hz. Ali'nin halifeliğini tanımamıştır.
Bu dönemde İslam dünyasında, ayrılıklar baş göstermiştir.
BİZDEN ŞİMDİLİK BU KADAR DEVAMI 2 HAFTA SONRA
|
|
|
|
|
|